Kurtuluş Savaşı ile ilgili Kompozisyon Örneği

Kurtuluş Savaşı: Bir Milletin Dirilişi, Kurtuluş Savaşı’nın Tarihsel ve Ruhsal Derinliği

Türk milletinin tarih sahnesindeki en büyük imtihanlarından biri olan Kurtuluş Savaşı, sadece bir askeri direniş değil, aynı zamanda bir medeniyetin varoluş mücadelesi, bir milletin yeniden doğuş hikâyesidir. Bu mücadele; emperyalist kuşatmalar, açlık, yoksulluk ve çaresizlik içinde filizlenen bir bağımsızlık destanıdır. Anadolu’nun her köşesinde yankılanan bu direnişin özünde, yalnızca vatan toprağı değil, namus, inanç ve onur savunulmuştur.

Çöküşten Dirilişe Giden Yol

Osmanlı Devleti, 19. yüzyıl boyunca yaşadığı toprak kayıpları ve iç sorunlar nedeniyle zayıf düşmüş, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından fiilen sona ermiştir. Mondros Mütarekesi ile birlikte Türk toprakları itilaf devletlerince işgal edilmeye başlanmış, İstanbul hükümeti bu duruma sessiz kalmıştır. Ancak bu işgaller, Türk milletinin içindeki bağımsızlık ateşini körüklemiş, Anadolu’nun her köşesinde bir kıvılcım gibi yayılan direniş ruhu doğmuştur.

Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı, yalnızca bir subayın görev yeri değişikliği değil, bir milletin kaderinin yeniden yazılması demekti. Erzurum ve Sivas Kongreleri ile birlikte şekillenen milli irade, “Ya istiklâl ya ölüm!” parolasıyla harekete geçmişti.

Direnişin Ruhunu Anlamak: Halkın Sırtlandığı Cihan Yükü

Kurtuluş Savaşı’nın en çarpıcı yönlerinden biri, mücadelenin halk tabanlı oluşudur. Subaylar, köylüler, öğretmenler, kadınlar, çocuklar; Anadolu’da yaşayan herkes bu savaşın bir neferiydi. Kadınlar, cepheye mermi taşıyor, cephe gerisinde yiyecek hazırlıyor, hastanelerde hemşirelik yapıyordu. Erkekler, yaşlarına bakmadan ellerine silah alıp savaşa katılıyorlardı.

“Sırtında çocuğuyla kağnı süren Şerife Bacı”, bu mücadelenin yalnızca sembolü değil, gerçek kahramanıdır. Çünkü bu savaş, yalnızca düşmana karşı değil, soğuğa, açlığa, hastalıklara ve imkânsızlıklara karşı da verilmişti. Millet, tüm varlığını ortaya koyarak yalnızca toprağını değil, istiklalini ve haysiyetini de savunmuştu.

Cepheler ve Stratejik Başarılar

Doğu Cephesi

Ermeniler tarafından işgal edilen doğu vilayetlerimizde, Kazım Karabekir Paşa’nın önderliğinde yürütülen mücadele başarılı olmuş, Gümrü Antlaşması (1920) ile doğu sınırlarımız güvence altına alınmıştır. Bu başarı, halkın moralini artırmış ve mücadelenin meşruiyetini pekiştirmiştir.

Güney Cephesi

Antep, Maraş ve Urfa’da halk direnişiyle yürütülen savaşlarda, yerel halkın fedakarlığı belirleyici olmuştur. Fransızlara ve Ermeni çetelere karşı yürütülen savaş, adeta bir şehir savaşına dönüşmüş ve düşman kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmıştır.

Batı Cephesi

Yunan ordusunun ilerleyişine karşı en büyük direnişin gösterildiği Batı Cephesi, Kurtuluş Savaşı’nın kaderini belirleyen ana hattı oluşturmuştur. İnönü Muharebeleri, Sakarya Meydan Muharebesi ve en nihayetinde Büyük Taarruz bu cephenin kilometre taşlarıdır. Özellikle Sakarya Meydan Muharebesi, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” anlayışıyla topyekûn bir direnişin simgesidir.

Ve 30 Ağustos 1922’de kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi, savaşın en büyük zaferi olarak tarihe geçmiştir. “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emriyle başlayan bu taarruz, Türk milletinin zincirlerini kırdığı an olmuştur.

Diplomatik Zafer: Lozan Antlaşması

Savaş yalnızca silahlarla kazanılmamıştır. Siyasi zafer, askeri başarının tamamlayıcısıdır. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması, Türkiye’nin bağımsızlığının uluslararası alanda tanındığı belgedir. Bu antlaşma ile sevr paçavrası yırtılmış, Türk milleti kendi kaderini tayin hakkını tüm dünyaya kabul ettirmiştir.

Lozan, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusu gibidir. Yalnızca sınırları değil, egemenlik hakları da bu belge ile garanti altına alınmıştır.

Ruhun Yüceliği: Vatan, Millet ve İnanç

Kurtuluş Savaşı'nı eşsiz kılan yalnızca düşmanı yenmek değil, ruhsal bir dirilişi gerçekleştirmektir. İşgaller karşısında yılmayan, yokluk içinde ayağa kalkmayı başaran, emperyalizme karşı tam bağımsızlık idealini iliklerinde hisseden bir milletin örneğidir bu savaş.

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yürütülen bu mücadele, aynı zamanda çağdaş, laik ve demokratik bir devletin de temellerini atmıştır. Çünkü Atatürk, yalnızca düşmanla değil, cehaletle, taassupla ve esaret zihniyetiyle de savaşmıştır.

Bir Milletin Yeniden Doğuşu

Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin küllerinden doğduğu, bağımsızlık ve onur uğruna her şeyini feda ettiği kutsal bir mücadeledir. “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” sözünün ete kemiğe büründüğü bu direniş, sadece geçmişte kalmış bir olay değil, bugünü ve geleceği inşa eden bir değerler bütünüdür.

Her 19 Mayıs’ta Samsun’a, her 23 Nisan’da Ankara’ya, her 30 Ağustos’ta Dumlupınar’a bakarken; bu milletin hangi bedellerle ayakta durduğunu hatırlamak, bu destanı gelecek nesillere anlatmak bir vatan borcudur.

Kurtuluş Savaşı ile ilgili Sorular ve Cevaplar

1. Kurtuluş Savaşı hangi tarihler arasında gerçekleşmiştir?
1919 – 1922 yılları arasında gerçekleşmiştir. Fiilen 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışla başlamış, 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşuyla sona ermiştir.
2. Kurtuluş Savaşı’nda kadınların rolü ne olmuştur?
Kadınlar cephe gerisinde lojistik destek sağlamış, mermi ve erzak taşımış, hastanelerde görev almış ve bazıları fiilen savaşmıştır. Şerife Bacı, Halide Edip Adıvar gibi isimler önemli örneklerdir.
3. Savaşın en önemli muharebeleri hangileridir?
İnönü Savaşları, Sakarya Meydan Muharebesi ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi savaşın kaderini belirleyen çarpışmalardır.
4. Savaş sonrası hangi antlaşma imzalanmıştır?
24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmış ve Türkiye’nin bağımsızlığı tüm dünya tarafından kabul edilmiştir.
5. Kurtuluş Savaşı neden önemlidir?
Bu savaş, Türk milletinin esarete boyun eğmeyeceğini, özgürlük ve bağımsızlık uğruna her şeyi göze alabileceğini gösteren, ulusal birlik ve beraberlik duygusunu pekiştiren tarihsel bir dönüm noktasıdır.