Vefa ile ilgili Hikaye Örnekleri (Kısa)
Vefa ile ilgili Hikaye Örneği (1)
Küçük bir kasabada, meydanın tam ortasında kocaman bir çınar ağacı vardı. Çocuklar gölgesinde oynar, yaşlılar altında sohbet ederdi. Bu çınar, kasabanın hafızası gibiydi.
Bir gün, kasabanın en yaşlılarından Mehmet Dede, bastonuna dayanarak çınarın yanına geldi. Yanında torunu Elif vardı.
— “Dede, sen neden hep bu ağacın altına geliyorsun?” diye sordu Elif merakla.
Mehmet Dede gülümsedi.
— “Çünkü bu ağaç bana vefayı hatırlatıyor kızım.”
Elif başını yana eğdi.
— “Vefa ne demek?”
— “Vefa, unutmayıp hatırlamaktır; sözünde durmaktır; insanın geçmişine, dostuna, iyiliğe sadık kalmasıdır.” dedi dede, ağacın gövdesini okşayarak.
Yıllar önce Mehmet Dede, gençliğinde bu ağacın gölgesinde çok zaman geçirmişti. Çocukluk arkadaşlarıyla oyunlar oynamış, yağmurlardan kaçıp onun altına sığınmıştı. Arkadaşı Hasan ile söz vermişlerdi:
— “Ne olursa olsun, bu ağacın altında her yıl buluşacağız.”
Zaman geçti, ikisi de yaşlandı. Hasan yıllar önce başka bir şehre taşınmıştı ama her yaz, vefa göstererek kasabaya gelir, çınarın altında Mehmet Dede’yi bulurdu.
Elif o anı merakla sordu:
— “Peki şimdi Hasan Amca nerede?”
Mehmet Dede’nin gözleri doldu.
— “Hasan bu dünyadan göçtü kızım… Ama ben yine de buraya geliyorum. Çünkü dostluğumuza, verdiğimiz sözlere vefa göstermek istiyorum. O burada olmasa bile hatırası burada yaşıyor.”
Elif, dedesinin elini tuttu.
— “O zaman ben de seninle geleceğim, dede. Çünkü vefa sadece geçmişe değil, geleceğe de taşınmalı.”
Mehmet Dede torununa sarıldı. Çınarın yaprakları rüzgârla hışırdarken, kasabanın meydanı sanki bir sır paylaşıyormuş gibi huzurla doldu.
O günden sonra Elif, vefanın ne demek olduğunu hep hatırladı:
“İnsan, sevdiğini ve iyiliği asla unutmaz; vefa kalpte yeşeren bir çınar gibidir.”
Vefa ile ilgili Hikaye Örneği (2)
Küçük bir köyde, herkesin tanıdığı yaşlı bir köpek vardı: Karabaş. Artık dişleri dökülmüş, koşacak gücü azalmıştı ama hâlâ evinin önünden hiç ayrılmazdı.
Onun sahibi Ali amca, yıllar önce köyün en çalışkan çiftçisiydi. Sabahları tarlaya giderken Karabaş hep peşindeydi. Sıcakta, yağmurda, karda… Karabaş, sahibini asla yalnız bırakmazdı.
Bir gün köylülerden biri, Karabaş’ın hâlini görünce mırıldandı:
— “Artık iyice yaşlanmış, neye yarar ki? Yatıyor hep.”
Ama Ali amca gülümseyerek cevap verdi:
— “O bana gençliğimden beri sadık oldu. Bugün koşmasa da, gözleriyle hâlâ yanımda. Vefa dediğin işte budur.”
Aylar sonra Ali amca hastalanıp yatağa düştü. Tarlalara gidemedi, köy meydanına çıkamadı. Ama Karabaş evin kapısında beklemeye devam etti. Günler geçti, geceler geçti… Ne yağmur ne soğuk onu kapının önünden ayırabildi.
Köyde herkes gördü ki Karabaş, sahibine son günlerinde bile sadakatinden vazgeçmiyordu.
Çocuklardan biri sordu:
— “Karabaş neden hep burada duruyor?”
Annesi gözleri dolarak cevapladı:
— “Çünkü vefa sadece insanlar için değil, hayvanların kalbinde de vardır. O, sahibini bırakmıyor.”
Ve bir sabah, güneş doğarken Ali amca son nefesini verdi. Karabaş o gece hiç havlamadı, sadece kapının önünde sessizce uzandı. Köylüler onun da sahibinin ardından çok geçmeden göçtüğünü söylediler.
Köy halkı bu dostluğu hiç unutmadı. Ali amca ve Karabaş’ın mezarları yan yana yapıldı. Her gören, çocuklarına şu dersi verdi:
“Vefa, dostluğu mezara kadar değil, mezardan sonra bile yaşatabilmektir.”
Vefa ile ilgili Hikaye Örneği (3)
Zeynep, üniversiteyi kazanır kazanmaz küçük kasabasından ayrılmış, büyük şehre gitmişti. İş hayatına atıldığında annesini nadiren arıyor, ziyarete ise senede yalnızca bir iki kez gidiyordu.
Bir gün annesi hastalandı. Komşulardan biri Zeynep’e telefon açtı:
— “Kızım, annen günlerdir seni soruyor. Artık iyice güçten düştü.”
Zeynep o an yüreğinde bir sızı hissetti. İş yoğunluğu, şehirdeki telaş derken annesini ihmal etmişti. Uçakla kasabasına döndüğünde, annesinin evinin kapısını çaldı.
Anne, güçsüz bir sesle cevap verdi:
— “Kim o?”
Zeynep gözleri dolarak, kapının aralığından fısıldadı:
— “Ben geldim anne… Kızın geldim.”
Annesi yüzünde yorgun ama huzurlu bir gülümsemeyle kızının elini tuttu.
— “Biliyor musun, vefa sadece yanında olmak değil; geç de olsa dönmeyi bilmektir.”
O günden sonra Zeynep annesinin yanından hiç ayrılmadı. İşini yarıda bırakıp köye yerleşti, annesinin her ihtiyacıyla ilgilendi. Çünkü anladı ki başarı, şehir ışıkları, kalabalıklar… Hepsi gelip geçiciydi. Kalıcı olan, annesine göstereceği vefaydı.
Kasaba halkı, Zeynep’i gördükçe şöyle derdi:
“Vefa, insana en çok ailesinden öğrenilir. Çünkü kimse annenin sevgisini unutamaz.”
Vefa ile ilgili Hikaye Örneği (4)
Küçük bir Anadolu kasabasında, yıllar önce cephede canını vermiş bir askerin adı hâlâ yaşatılıyordu. Onun adı Mustafa idi. Köylüler onu kahramanlığıyla değil, asıl vefasıyla hatırlardı.
Cepheye gitmeden önce annesine bir mektup bırakmıştı:
— “Anneciğim, dönersem senin ellerini öperim. Dönemezsem, bil ki bu topraklara ve sana vefamı canımla ödedim.”
Mustafa geri dönmedi. Ama köylüler, onun annesini hiç yalnız bırakmadı. Çünkü Mustafa’nın vefası, onların da kalplerine işlemişti. Her hasatta tarlasında imece yapıldı, kışın odunları getirildi.
Bir gün gençlerden biri, yaşlı ninenin yanına gelip sordu:
— “Nine, senin oğlun şehit oldu ama köy hâlâ sana sahip çıkıyor. Bunun sebebi ne?”
Nine gözlerini uzaklara dikip cevapladı:
— “Çünkü vefa, sadece yaşayanlara değil, hatıralara da gösterilir. Mustafa bu köy için can verdi, köy de ona vefasını benim üzerimden gösteriyor.”
Yıllar geçti, nine de göçtü. Ama her yıl köyün gençleri şehit Mustafa’nın mezarına gidip dua ettiler. Çünkü öğrenmişlerdi ki:
“Vefa, geçmişi unutmayıp geleceğe aktarmaktır.”